Kanayan Ay
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Kanayan Ay

*Buraya random gothic cadılı söz geliyor*
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Atama

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Matthew Fleming
Avcı
Avcı
Matthew Fleming


Mesaj Sayısı : 212
Kayıt tarihi : 07/02/12
Hobiler : Eh işte, insanların hayatını kurtarmak falan.
Namı : I'M THE HERO!

Atama Empty
MesajKonu: Atama   Atama EmptyPaz Mart 18, 2012 4:43 pm

Geç kalmış olamazdı. Büyük donut pakedini tek elinde tutmaya çalışarak diğer elini boşta bıraktı ve pantolonunun cebine soktuı arabanın anahtarlarını elde edebilmek için. Daha saat erken olmalıydı. Cebini biraz kurcaladıktan sonra anahtarlığını yakalamayı başardı, bu başarının beraberinde getirdiği ufak ve kısa süreli, hafif bir zafer gülümsemesiyle açtı arabasının kapısını. Pekala, araba sadece görev süresince ona ait oluyordu. En azından, izinli olduğu sürece kullanabiliyordu. İzin almamıştı ama sorun olacağını pek sanmıyordu. İçeriye girdiği zaman, içi hazine ile dolu büyük donut kutusunu yanındaki boş koltuğa koydu ve anahtarı yerine takıp arabayı çalıştırdıktan sonra hareket etmeden önce durup saatine baktı.
Saatin sekiz olmasına on beş dakika kalmıştı. Ah. Hadi ama, o kadar da geç kalmış sayılmazdı. Arabayı hiç acele etmeksizin park ettiği yerden çıkarıp istikamete doğru ilerledi ve polis merkezine doğru yola koyuldu. Sabah, her zaman olduğundan daha erken gitmişti merkeze ve bunu özellikle yapmıştı. Amacı erkenden arabayı kapıp birileri fark etmeden ilk iş Krispy Kreme'e uğramak ve bu güzel günü en iyi şekilde geçirmesine yardımcı olacak müthiş donutlardan almaktı. Bu işin onu bir saat geciktireceğini bilseydi, daha sonra, başka bir boş zamanında alırdı. Sırf bugün için erkenden, henüz güneş doğmadan kalkmıştı, hatta yeni çalarsaatini de yeni uyanmış olmanın kazandırdığı huysuzlukla sussun diye ittirmiş ve kırmıştı onu, yeni bir tane alması gerekecekti. Sadece uyanmakla sınırlı da değil, hızla hazırlanmış ve tam zamanında hatta biraz erken gelmişti işe. Polis üniformasını giyindiği gibi kimseye fark ettirmeden polis arabalarından birinin anahtarlarını kapmıştı. Üstelik olabileceği kadar hızlı bir şekilde yapmıştı bütün bu işleri, buna rağmen geç kalması gibi bir durum söz konusu olamazdı, hayır.
Son sokağa geldiğinde kırmızı ışığın yanması üzerine hızından vazgeçmek zorunda kaldı. Kırmızı ışık... Sinir bozucu trafik ışıkları. Ona kalsa, hiç takmaz kırmızı ışıkta geçerdi, bunu daha önce birçok kez yapmıştı. Ancak Matthew bir polis memuru ve aynı zamanda çoğu kişi arasından kolayca fark edilebilecek olan bir kahramandı, insanlar için önemli bir örnekti ve kırmızı ışıkta geçtiği takdirde diğer insanların ördek yavruları gibi onu takip edip aynı şeyi uygulayacaklarını biliyordu. Hem üstelik... Bugün onun için terfi günüydü! Ah, evet bütün o İngiltere'de geçirdiği polislik hayatı boyunca beklediği o büyük gün! Terfi alacağı gün!
Daha polisliğe başladığı zamanın üzerinden birkaç ay geçmeden boşalmışdı beklediği rütbe. Komiser yardımcılığını alacaktı. Wright'a atamaların olup olmayacağını sorduğu zaman, atamaların pek hayırlı olmayacağını ve muhtemelen birinin terfi alarak bir üst rütbeye çıkacağını söylemişti bir öğle yemeğinde, bir yandan kola içmeye çalışırken. Tabii ki de bu bir üst rütbe Matthew'e ait olacaktı! Uzun zamandır bugünü bekliyordu. İşini kahramananlık derecesinde iyi yapan bir polis olarak merkezde Matthew'den daha iyisi yoktu, üstelik komiserinin de en sevdiği polis arkadaşlarından biriydi, sadece bu iki neden bile yeterliydi istediği rütbeye ulaşabilmesi için. Yardımcı rütbe boşaldığından beri zaten iyi anlaştığı müdürüne bu sefer daha fazla yakınlaşmaya başlamıştı, biraz yağcılık yapmıştı, bütün zaman boyunca devriyelere gönüllü olmuştu, bir ihbar olduğunda ilk harekete geçen her zaman o olmuştu ve üstelik suç dosyalarından sıkıcı görevlere ve hatta ayak işlerine kadar her görevi gönüllülüğünü belli ederek kabul etmişti. Bugün ise işte o terfiyi kimin alacağının belirlendiği gündü, yani ÜST RÜTBEYE ÇIKACAĞI GÜN!
Arabayı her zaman yaptığı gibi özensizce park ettikten sonra kilitledi ve donut kutusunu iki kolunun yardımıyla taşıyarak emniyet binasına girdi. Üst kata yavaş adımlarla çıktı ve kapının girişindeki minik anahtar askılığındaki tek boş yere astı arabanın anahtarlığını. İzinsiz almış olabilirdi, ama sorun yaşacağını pek sanmıyordu. Masasına -hatta artık eski masası da diyebilirdi ona- doğru ilerlerken iş arkadaşlarından biri olan Corey Williams'ın, şişman adamın ona dik dik baktığını fark etti. Hatta bir Matthew'e, bir donut paketine, bir de anahtarlığa doğru bakıyordu. Ne demek istediğini anlamıştı.

"Ne var?" dedi ilk önce bakışlarına karşılık vererek. "İzin almıştım. Patron da donut yemeyi çok seviyor. Daha önce donut yemiştik. Çok beğendiğini söylemişti. Üstelik zevklerimiz de aynı sayılır, evet bu donutlar onun için. Sonuçta ahbap, en son bir ay önce donut tatmış olmalı ve bu uzun süre onun için büyük bir kayıp."
Adam ilk önce bir homurtu çıkardı, hoş olmayan bir sesti bu. Hemen ardındansa bilgisayarda oynadığı kağıt oynunda bir iki numara daha yapıp sandalyesini Matthew'e doğru çevirdi.
"Bunu külahıma anlat. Ver ya da benzinin sürekli bitmesinin nedeninin sen olduğunu söyleyeyim."
"Neyi?" Bilmezden geliyordu, en iyi ve en pratik yoldu bu.
"Neyi olacak, kutuyu. En azından yarısını isterim." Adam burnuyla donut kutusunu gösterdikten sonra tepki olarak sevgili çöreklerine daha da sıkı sarıldı Matthew.
"Cehenneme git, dostum, bu donutlar komiser için."
"Her neyse, tam bir saat geç kaldın ve komiser önemli bir duyuru yaptı. Kaçırdın. Ayrıca arabayı aldığını da herkes biliyor. Yine de bana bir paket donut borçlusun çünkü seni savundum. Öğle yemeğinde ısmarlatırım. James gelir gelmez odasına gitmeni söyledi. Sallanma, çünkü gelir gelmez kısmını vurguladı." Adam döner sandalyesinde yüz seksen derecelik bir dönüş yaptıktan sonra oynunu oynamaya devam ederken, Matthew olduğu yerde büyük bir heyecan patlaması yaşadı işte tam o anda. Duyuru... Onunla ilgiliydi! Kesinlikle! Yoksa neden direk müdürün odasına çağrılırdı ki zaten? Evet evet evet! Derhal gitmesi gerekiyordu! Elindeki kutuya bakındı... Onu masasına koymanın bir lüzumu var mıydı, sonuçta bir odası olacaktı ve o odaya yerleşeceği söz konusu olacağı için, donut pakedini yanında götürebilirdi. Aksi takdirde, arkadaşlarının yanında ya da kendi masasında başıboş bir şekilde bırakırsa geri geldiğinde donuta dair bir mikrotanecik bile bulamayabilirdi. Bundan emindi. Özellikle sabah saatlerinde polis grubu ciddi anlamda aç, acımasız ve yüzsüz oluyordu. Komiserin odasına doğru ilerledikten sonra, kapıyı tıklatıp açmadan önce de işte tam bunu düşünüyordu. Yeni bir odası olacaktı. O uzun zamandır boş duran odasına nihayet kavuşabilecekti ve oraya taşındığı zaman herkes tarafından saygı görecekti ve en güzeli de hiçkimse çöreklerini yürütemeyecekti.
Kapıyı açıp elinde yiyecek kutusuyla içeriye girdiği zaman komiseriyle arkadaş gibi olduklarından ciddiyettense daha çok dost canlısı bir tavır sergiliyordu. Yani en azından... İçeride başka biri olduğunu öğrenene dek. Sarı saçlara, tipik İngiliz burnuna polis üniforması... Nasıl, bir dakika. Polis üniforması? İçeriye doğru sorgulayan adımlarla yürüdü. Bİr yandan olaya anlam veremiyor, bir yandansa aklına gelecek en kötü şeyin gerçek olabilme ihtimalini yalanmaya çalışıyordu. Lütfen, lütfen istediği tek şey birinin bu adamın sadece kostüm partisi için geldiği ve bir ihbarının olduğunu söylemesiydi. Ya da başka bir emniyet merkezinden geldiği, ya da başka bir grupta çalıştığı... Lütfen, lütfen o olmasın. Ancak düşünceleri, istekleri ve dilekleri yaşanacak olanı hiçbir şekilde etkileyemezdi, komiser James Wright gülümseyerek Matthew'e selam verdi ve yanındaki orada olmaması gereken adamı da kattı konuşmasına.
"Hoşgeldin Fleming, yeni komiser yardımcımızla tanış; Leon Lewis."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Leon Lewis
Kirli Kan
Kirli Kan
Leon Lewis


Mesaj Sayısı : 632
Kayıt tarihi : 22/04/10
Soy Kökeni : Bulanık
Namı : Paul Tibbets, Lester, Leroy, Lewin, leo, Le Roi

Atama Empty
MesajKonu: Geri: Atama   Atama EmptyC.tesi Mart 24, 2012 5:23 pm

Yazılmış her senaryo sahneye yansımazdı. Her saniye birkaç kelime dökülse dahi adımı attığı sahnelerin gördüğü şeyler sadece repliklerden ibaret kalacaktı. Ne var ki Leon bundan şikayetçi sayılmazdı. Kendi hakkında sillere döktüğü o uzun senaryolarını hayata geçirmek gibi bir niyeti de hiç olmamıştı. İnsanları etkilemeleri yeterdi daima.
Ancak ezdiği sokaklar bu sefer yıllardır dilinde dolandığı bu senaryoyu izlemek istiyordu artık. Kameranın karşısına çıkmalıydı genç komiser. Yatağa kadar sürmemeliydi verilmiş yalan dolu bilgiler. Leon kibar biriydi canım. Sokaklar, pis toprak bu kadar istekliyse elbette çekim ekibini toplayacaktı.
Pekala, yanaklarını yoran yüzündeki sahte gülümseme spot ışıklarının dikkatini üzerine çekerken yanakların ardında duran gerçeği saklamayacaktı bu sefer. Sokakları bir gram umursadığı yoktu eğer sokaklar taş ellerini boğazına dayayıp oynaması gereken senaryoyu zorla ağzına sokmasaydı. Hayır, yazdığı senaryo iki gece öncesine kadar sadece yatağına kadın parfümü kokusu sinsin diye, masumiyet denen her sokağa çıkışında yüzünü yıpranmaktan engelleyen kozmetik harikası yüz maskesini süslesin diye raflarında duruyordu hep. Ne var ki bıçak kemiğe dayanınca zorlaya zorlaya da olsa zoraki maliyet getirmesi gereken bir filme dönüştürülüyordu her satır.
Fazla naz aşık usandırıyordu demek. Sokaklar bunu tüm planlarının ırzına geçerek anlatmıştı.

İki gece önce. Tam iki gece önce polis teşkilatının yeni demir yumruğu burnunu kanatmıştı attığı yumrukla. Kibri gözünü boyamış biri olmasa da zayıf noktasını görmek yıkım ile sinirini atacağı bir döneme sokmuştu onu. Çırpınma dönemi belki de? Zira tüm yeteneğiyle rolünü sergilerken, içinden birilerinin kafasını patlatmak istiyordu. Düşmanını sürekli küçümseyen salaklardan da değildi o. Öyleyse nasıl polislerin bu basamağının göremeyip topallamıştı merdiveninde?
İki gece önce, tek bir an dahi dikkate almadığı polisler zorla dikkatini çalmışlardı. İki gece önce, ölüm fermanı imzalanmıştı neredeyse kendi elleriyle verdiği kanıtla. Hoş, adını bilmediği şu genç polisin bundan hala fazla haberdar olmadığını sanıyordu iki gün geçmiş olmasına rağmen kapıya dayanmamaları nedeniyle. Yine de kendi için çalan idam çanları kulaklarında çınlanıyordu adeta. Nasıl bir açık verirdi? Paul Tibbets, nasıl böyle bir hata yapardı?

İşte bu nedenle senaryosunda nasıl yazıyorsa, aynen o şekilde yüreğinin üzerinde duruyordu karoları siyah polis üniformasının. Sürekli küçümsediği şu salak ayaktakımının arasındaydı. Ah, düzeltmeliydi belki de. Suçluluk döneminin ergenliğini ilk tökezlemesiyle atmıştı iki gece önce. Ayaktakımı dediği bu güvenlik teşkilatı, düşündüğü kadar ayaktakımı değildi. Onu bu üniformanın içinde sıkan bir grup şapşal da olsalar, bu üniformayı giydiği günü unutmadan hiçbir düşmanına ayaktakımı gözüyle bakamayacaktı.
Leon Lewis. Artık insanlar mesleğini sorduğunda verdiği yanıt atamamı bekliyorum olmayacaktı. Artık Leon Lewis, "Komiser Yardımcısı Leon Lewis"di.

Sonunda bir üstü olan ufak tefek saf suratlı müdürü kendisini babasına bir dolu övgü sözlerinden sonra tanıtışını bitirince içten tebriklerini kabul etti meslekdaşlarının. Silahlarının takılı olduğu pantolon askılarını kollarının ardına alıp göğüs hizalarında alkışlardan bir kesim, daha iri yapılı olan bir polis omzuna vurdu "Tebrikler evlat." diyerek. Gülerek teşekkür etti. Etrafında toplanmış ufak ekibin arasından üstünün odasına doğru ilerlerken sonunda sahte mimikler gösterecek kimse kalmadığı gibi sinirle asıldı suratı. Neredeydi bu herif? O gece mavi gözlerini gördüğü andan beri unutması imkansızdı onu. Geri alması gereken emaneti taşıyan adam onu tebrik edenlerin arasında değilse, neredeydi? Görev saatleri sabah olmalıydı oysa. Pekala bu ilk polisliği olacak olmasına rağmen babasından çok iyi biliyordu teşkilatın işleyişini. O gece üzerinde üniforma veya silah yoktu; Taşıdığı tek şey jobtu. O Amerikan aksanlı, James Wright gibi oyuncak edilmek için ideal vücuda sahip herifin gececi olması imkansızdı o hafta. Sabah. Evet, gündüz vardiyasında olmalıydı.
Belki de... Hayır, gece yarısı vardiyasında olamazdı değil mi?

İçeri girdiği anda James'in kapısı ardından kapatışıyla kendine gelip yeniden gülümsedi. Ona görevinin ilk günü refakat edecek memurun sözünü açtı. Yine de bu sözler yalnızca bir grup laf salatası gibi geliyordu ona. Hemen şu odadan çıkıp yeniden incelemek istiyordu görev arkadaşlarını. Ne kadar çabuk hallederse işini, o kadar iyiydi. Odada yaptığı ufak göz gezdirmenin ardından derin bir nefes aldı. Vitrine yansımış görüntüsüyle bir duraksadı o an. İlk gecesini yaşayacak körpeler gibiydi; yerinde duramıyor, derin nefesler alıp veriyordu.
Sakin ol dedi kendi kendine. Salaklaşma, işini yap. Paul ol. Paulü koru. Omuzlarını kaldırdı, son kez aldığı derin nefesle sakinleştirdi tüm uzuvlarını. Yavaştan almak zorundaydı.
"İlk devriyem için sabırsızlanıyorum. Buraya geldiğim gibi beni rahat koltuğa otutturursanız laçkalaşmama engel olamazsınız." dedi sempatik bir şekilde gülerek. James de gülerek karşılık verdi ona. Çekmecelerinden en üsttekini açıp bir dosya çıkarttı yeni açılmış görev muhabbeti adına.
"Babanın kapattığı dosyaların mühimmiyetini bildiğinden eminim. Yine de babanı anıp koltuğunda daha dakik oturman adına... Bilirsin, babana minnettar bu şehir."
"Babamın yolunu layığıyla devam ettireceğime emin olabilirsiniz. Onun gölgesinde sinip yok olmak gibi bir niyetim yok. En az onun kadar güvenli kılacağım bu şehri. Bu nedenle otutturmayın beni. Refakat edecek kişi geldiği gibi birilerine yardım etmek istiyorum." Ülkeye başkaldırının gurur dolu isyancı ruhunu taşıdığı falan yoktu. Diğer suçluları da kardeşi saymıyordu. Bu nedenle ne kadar çok hergeleyi tekmelerse sokaklarından, o kadar çok yükselecekti namı, rütbesi.

Tam o anda içeri giren yüzle dudaklarının gevşemesine engel olamadı hissettiği zaferi yarılama duygusuyla. Flemingdi demek adı, ha? Ah, Fleming. Çok iyi anlaşacaklarına emindi. Sanatıyla süsleyeceği bir kurbanıymış gibi süzdü baştan aşağı genci. Vitrindeki yansıması haklıydı. Aceleye ne gerek vardı? Sokaklar oynayışına hayran oluyorsa, mutlaka ona oynaması için oyuncak da verecekti. Paul başroldü canım. Onu bu kadar çabuk harcamazdı izleyicileri.
Çenesini hafifçe kaldırıp elini tokalaşmak için uzattı.
"Büyük şeref Bay Fleming. Ben Leon Lewis." dedi James çoktan onu tanıtmış olmasına rağmen. Kaşlarını çatıp kolunun altında tuttuğu pakete tuttu. "Bir işinizi bölerek çağrılmadınız buraya herhalde?" dedi merakla kaşlarını çatarak sevecen bir gülümsemeyle. Kısa süreli kutuyu süzüşünün ardından yine o gece epeyi izlediği mavi gözlere dönerek.

James masasının önüne ilerleyerek ikisinin arasına girdi ikisinin de kollarından tutarken. "Tam da bahsettiğimiz onur duyulası refakatçiniz de geldiğine göre lafı uzatmanın pek de gereği yok herhalde? Fleming, size gününüz boyunca refakat edecek Bay Lewis. Umut dolu bir gencin kıdemli polis çocuğundan çok şey öğreneceği olmalı, ha?" Sevincinden kahkaha bile atabilirdi. Gel yanıma Flemind, benden öğreneceğin çok şey var...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://bleedingmoon.yetkin-forum.com/t182-leon-lewispaul-tibbets
Matthew Fleming
Avcı
Avcı
Matthew Fleming


Mesaj Sayısı : 212
Kayıt tarihi : 07/02/12
Hobiler : Eh işte, insanların hayatını kurtarmak falan.
Namı : I'M THE HERO!

Atama Empty
MesajKonu: Geri: Atama   Atama EmptyPaz Tem. 22, 2012 5:17 pm

Yeni... Komiser yardımcısı mı?
Neler olup bittiğine anlam veremedi ilk önce. Birkaç saniye, anlamadığını belli eden boş bakışlarıyla, bir komiserine, bir de yanındaki polis üniformalı -niye üniforma giyiyordu?- adama öylece baktı. En sonunda, neler olup bittiği kafasına bastığında, gözlerini şaşkın şaşkın, istemsizce hafifçe irileşen gözlerini sarışın adama yönlendirdi.
Ne yani? Nasıl? Nasıl... Böyle bir şey mümkün olabilirdi? Elinden gelenin en iyisini yapmaya, olabileceğinin en iyisi bir polis olmaya ve terfiyi, bu rütbeyi en çok hak eden kişi olmaya o kadar çok uğraşmıştı ki... Sabahın köründe kalktığı ya da fincan fincan kahve içerek bütün o gecelerini nöbette geçirdiği, işiyle sabahladığı bütün o çabaları... Hepsi boşuna mıydı? Yeni komiser yardımcısı olduğu söylenen bu... lanet olası adam şimdi bir gelişiyle bütün o aylar, yıllar süren çabalarının bir kalemle üstünü çizmişti demek, sonra da geldiği gibi o müthiş odayı ve bütün her şeyi sahiplenecekti ve... Ve... Kahretsin, düşünemiyordu bile!
Adama mantıksız ve ona sanki onu kovacakmış gibi burada ne aradığını hiddetle soran bakışlarıyla dik dik baktığını fark edip, dikkatlice yüz ifadesine bir şekil verdi. Sakin ol. Sakin ol ahbap, daha hiçbir şey kaybetmiş sayılmazsın. Sakin ol ve adama lanet etmeyi kes, onun bir suçu yok, lanet etme, küfür etme... Gülümse, gülümse, gülümse ve yeni meslektaşının atanmasından mutluluk duyuyormuşsun gibi yap... Sadece gülümse...
"Matthew."
Zihnindeki kargaşaya ve oradan oraya fırlayan küfürlere zar zor da olsa bir son verebildikten sonra kendisine takdim edilen adama gülümsedi, adamın elini sıktı ve ağzından düzgün kelimelerin çıkmasına özen göstererek (hala yaşadığı karışıklıktan kurtulmaya çalışıyordu) 'Aramıza katılman ne güzel' gibi bir şeyler geveledi ağzının içinde. Adı neydi? Wright'ı onun yeni komiser yardımcısı olacağını öğrendikten sonra dinlemeyi kesmişti, daha doğrusu dinleyememişti. Hah, bir dakika! Az önce ikinci kez söylenmişti ya! Neyse ki adam adını söyleyerek kendini tanıtmıştı. Leon Lewis. Leon Lewis, pekala. Böylece yeniden konuşması gerektiği zaman yine konuşma özürlü ya da ne zaman ne diyeceğini bilemeyen bir ahmak izlenimi vermeyecekti. Leon Lewis... Lewis... Umarım uyuşturucu bağımlısı bir ayyaşın tekisindir- ya da umutsuz bir hastalığa yakalansan da olur, üç bir ay senin için fazla bir ömür sonuçta. Ya da ya da! Odana girerken kafanı kapıya çarpar ve o havadaki burnunu kırarsın! Bir suç ihbarında suçlular tarafından öldürülse de olurdu. Uzaylılar tarafından kaçırılması da... Ya da trafik kaza-
Bir dakika... Ona mı bakıyordu bu adam hala? Neden bakıyordu? Neden böyle hamburger menüsü avına çıkmış, pusuya yatmış aç bir obezin bakışları gibi, sinsi sinsi bakıyordu? Neden Matthew kendini hamburger, üstelik büyük boy lezzetli bir hamburger gibi hissetmişti? Ve galiba şimdi konuşması tanıştığına ne kadar memnun olduğu konusunda bir şeyler zırvala- HEY BEKLE! ŞİMDİ DE ONU MU SÜZÜYORDU BU HERİF?! ELİNDEKİ KUTUYA BAKIYORDU! DONUTLARI! DONUTLAR OLMAZ, ÇÖREKLERİ OLMAZ!
Koluyla kutuya sımsıkı sarıldı ve kutunun üzerindeki Krispy Kreme logosunu kapadığını ummakla yetinebildi sadece, yüzünü gülümsemeye zorlarken. Hayır gibi bir şey diyerek inkar etmeye çalıştı fakat kelimeleri öylesine parçalayıp yutuyordu ki, mırıltı benzeri anlaşılmayacak sözcükler boğuldu sadece dudaklarında. Yine de ne dediği hakkında kendisinin bile pek bir fikri yoktu, duyulmaması çok daha iyiydi. Aptal komiser, rütbe hırsızı ve kahramanın arasına girdiği zaman en azından konu değişeceği için James'e minnettar hissetmişti Matthew. Çörekleri üzerinde daha fazla durulmasını istemiyordu, bu onun aleyhine olacaktı. Komiser konuşurken hoş gülümsemesini korumaya devam etti, fakat bu zordu; gülümsemekten bıkmıştı ve artık yanakları acımaya başlamıştı. Ve üstelik yeni meslektaşı da hiç hoşuna gitmemişti. Adam ne dediyse gülümseyerek başıyla onaylamaya devam etti... Ta ki ne dediğini anlayana kadar.
Hehehe tabii ki de onur duyulasıydı-... Ha s*ktir. Refakatçi mi? Gün boyu REFAKATÇİ mi?! Refakatçi mi olacaktı? Mesaisinin kalan yedi saatini bu yeni herifle mi geçirmek zorundaydı?! Refakatçi olarak?! Ahbap, o kelimenin ne anlama geldiğini bile bilmiyordu daha! Ama anladığı bir şey varsa o da bütün gününü Bay Babasından Torpilli Lewis'le geçirmek zorunda kalacağıydı. Lanet olsun! Lanet olsun, istemiyordu işte. Lanet olsun!
O an bir Leon Lewis'e, bir de James Wright'a şaşkın şaşkın baktığını fark etti. Olan bitene inanamıyormuş ve kabullenmek istemiyormuş gibi. Eğer biraz daha bu şekilde kalırsa yanlış (aslında doğru) anlaşılacağı için hemen bir şeyler yapması gerektiği konusunda kendini beynini dürttü ve ağzını açarak doğaçlama yeteneğinin kendini konuşturmasına izin verdi.
"A..ah... Babanın kıdemli bir polis memuru olduğunu bilmiyordum. Ne kadar güzel... Yani aile mesleği gibi sürdürmek, eh, anlarsınız ya işte..." Aslında o kadar şaşılacak bir şey değildi bu, fakat daha iyi bir bahane bulamamıştı. Ağzının kenarlarına büyük bir çaba harcayarak tekrar ve daha fazla gülümsemeye zorladı kendini, olası gerginliğini yatıştırmak için boşta duran elini kaldırdı ve ensesini kısa bir süre kaşımak için kullandı. "Refa... Refaşeyci olmak benim için harika olur. Eğer odanın yeri gösterilmediyse ben gösterebilirim." Evet, o hep o hayalini kurduğu odanın yerini...
Elinde donut kutusu, düşünceli bir şekilde arkasını dönüp çıktı odadan. Eğer kendisine bir şey söylendiyse bile, dinlememiş, duymamıştı; daha kendi söylediklerini bile dinleyemiyordu zaten. Yavaş adımlarda, yere bakarak odadan ayrılırken açık bırakmıştı kapıyı, hem yeni komiser yardımcısının da arkasından geleceğini bildiği için hem de kapıyı kapamak için gereken uğraşı bile kendinde bulamadığı için.
Odası... Hayalleri... Her şey suya düşmüştü. Hayır, düşmemişti; düşürülmüştü bir adam tarafından. Komiser yardımcısı olmak onun yıllarca hayallerini süslemiş olan bir hedefiydi. Polislik kariyerinde komiser olma terfisinden sonra en çok hatırlayacağı ikinci yükselişi olacaktı. Şimdi ise... Yine her şeyin başına dönmek zorunda kalacaktı. Yine ilk polis olduğu gün olduğu gibi kendi rütbesinin başındaydı. Kim bilir, belki de yıllar geçse de terfi alamayacak ve hep bu aptal, sıradan polis memurluğu rütbesinde kalacaktı.
Odadan çıktığı andan beri düşünceli bakışlarını yerden ayırmamıştı. Arka plandaki polis teşkilatı sesleri kulaklarında çınlıyordu. Konuşmuyordu; her zaman sosyalliğiyle ön plana çıkıp sohbetin ilk adımını atan o neşeli adam, yeni meslektaşının onu takip edip etmediğini bile bilmeksizin, surat asmış, kavuşamadığı için artık nefret duyduğu o odaya yürüyordu sadece.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Atama
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kanayan Ay  :: Londra :: Şehir Merkezi :: Emniyet Genel Müdürlüğü-
Buraya geçin: