Kanayan Ay
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Kanayan Ay

*Buraya random gothic cadılı söz geliyor*
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Zaman Geçse Dahi, İlk Pasta Kendini Unutturmaz

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Clay Blackwell
Kirli Kan & Black Rose Akademisi Öğrencisi
Kirli Kan & Black Rose Akademisi Öğrencisi
Clay Blackwell


Mesaj Sayısı : 177
Kayıt tarihi : 12/02/12
Yaş : 29
Soy Kökeni : Avcı
Namı : İtirafçı O.ç.

Zaman Geçse Dahi, İlk Pasta Kendini Unutturmaz Empty
MesajKonu: Zaman Geçse Dahi, İlk Pasta Kendini Unutturmaz   Zaman Geçse Dahi, İlk Pasta Kendini Unutturmaz EmptyPerş. Mart 08, 2012 4:24 pm

Ocak 2011, Noel tatilinden bir hafta sonra.
Alois Ameryliss, Clay Blackwell



Koridor boyunca hızlı hızlı yürürken bir yandan da her kulübe özel verilmiş sınıfın isimlerini okuyordu. Teknik olarak aradığı sınıfın diğer sınıflara benzemediğini biliyordu. Tiyatro kulübüne öyle boş bir sınıfı vereceklerini hiç sanmıyordu böyle büyük bir okulda. Yine de gözlerini bir an olsun sınıf isimlerinin yazan mini tabelalardan ayırmıyor, bir de yanlış hatırlıyor olmamak için ikide bir kontrol ediyordu elinde yazan sınıf ismini. Daha önce kendi kulübü harici hiçbir kulübü umursamadığı için kendi kulüp odasının tersinde kalan bu ayrı koridora ayak basmamıştı. Ne bu koridorda kulüpleri biliyordu, ne de umusuyordu...
Diğer sınıfların kapılarının aksine çift, işlemeleri daha yoğun kapının geçti önünden. Hızlı adımlarını durduramadı, aradığı yeri geçtiğini fark ettiği gibi zeminde gıcırtı çıkartarak kaydı. Dengesini üstün jedi güçleri sağolsun kolay yakalayamasaydı tökezlemesinin ardından sırt üstü de düşebilirdi. Ama Force, onunla olmuş, powerpuff jedis yine günü kurtarmıştı.

Üzerinde okulunun dağılmış ceketi, az önceki nintendoyla sevişme eylemi nedeniyle buruşmuş gömleği vardı. Kravatını takmayı beceremediği için en üstü açık düğmeli gömleğinin üzerinde yeller esiyordu. İsyankar biri sayılmazdı ya, yine de saç rengine de uyumlu lacivert minecraft tişörtünün gömleğinin altından görünmesi hoşuna gidiyordu baharda açan çiçekler kadar. Dağınık üstünü birkaç abuk düzeltme hareketiyle -hiçbir şeye yaramamıştı- düzeltirmiş gibi yapmasının ardından kulüp odasının kapısının geçti tam karşısına. Elinde sürekli oynaması nedeniyle buruşmuş listeye son kez baktı. Tiyatro kulübünün genellikle gürültücü ve kendine güveni tavanlarda insanlarla dolu olduğunu biliyordu. Sırf eğlence için aralarına karışmak gibi bir niyeti yoktu: sadece girecek, sorusunu soracak, listesini verecek ve çıkacaktı paşa paşa.

Elini yumruk yapıp ağzının önüne getirdi, öksürdü birkaç defa. Kendini hazır hissedince ahşap kapıyı tıklattı hala yumruk halinde duran eliyle. Kapıyı açarken bir eliyle de dağınık olduğunu düşündüğü saçlarını geriye attırıyordu belki bir işe yarar ümidiyle.
İçeri girdiğinde sahne ve oturma koltuklarıyla konferans salonunun bir mini versiyonu gibi duran kulüp odasının kapısının koridora bir gram ses çıkartmadığını fark etti. Zira içeri girdiği gibi kulaklarını bıçaklayan gürültü, kulüp üyeleri hakkındaki düşüncelerini de destekliyordu. Ciddi bir provayı bölmemişti demek -bu hoş bir ayrıntıydı, kimsenin dikkatini dağıtmaktan hoşlanmazdı... Takma bıyık ve kel peruğu takıp Tsuki'nin üzerine atlayan Chaina, kumaşlara sarılı bir üst sınıfı öğrencisi kızın sahneye doğru çayır çimende zıplarcasına koşması, oradan oraya atılan tuhaf maskeler, aksesuarlar ile keşmekeşin sözlük anlamının kenarına eklenecek bir fotoğrafın çekilme anına katılıyordu sanki. Gürültü arasında sesinin seçilmeyeceğini biliyordu fakat yine de listeyi havaya kaldırıp bağırmayı denedi. "Profesör Glenn listeyi imzalamanızı söyledi. Dedi ki-" Onu hafifçe kenara ittirip yanında duran, sahneye doğru bir posteri açmış yine kendisinden olgun görünen bir kızla kesildi lafı. Hoş, kesilmeden önce de birkaç kelimesinin duyulduğunu hiç sanmıyordu ya...
Sahneye tüm dişleri görünür bir şekilde içten sırıtarak bakıyordu. Elindeki posterin bir film posteri olduğunu yarım yamalak görüyordu durduğu yerden. Yine de umursamadı ne olduğunu. Muhtemelen eski amerikan kült filmlerinden biriydi... Birkaç saniyelik sahneye bakmıştı ki yanındaki kız onu gördüğü gibi mega sevecen bir tavırla kolunu attı Clay'e. Koluna baskı uyguluyordu cadı kostümünden taşan iri göğüsleri. "Söyle parlak şey. Yine müdür mü çemkirmiş?" dedi neşeli bir ses tonuyla. Tiyatro kulübünün genlerinde olmalıydı bu hadi-sarılalım-elvis-presley-torunları tavrı... Listeyi gösterdi tam ağzını açacakken. Bu sefer de etraftakilerin dikkatini çekmek için bağırışlarıyla kesildi lafı. Sonunda gürültü biraz olsun kısılınca -hala bir uğultu vardı ama bu da iyiydi, normalde de gürültü sayılacak kadar yüksek bu uğultu kulüp odasının az önceki halinden ferahtı ne de olsa- listeye bakarak sırtını dikleştirdi. "Profesör Glenn dedi ki listeyi hepiniz imzamalı ve müdür yardımcısına öğleden sonra geri-" Bu sefer sesini kesen kişi yanındaki kız değildi. Gürültü içinde de kaybolmamıştı sesi... Duyurusunu yutmasına sebep veren şey gözlerini listeden ayırıp kulüp odasını biraz süzmesi, hala gürültüye devam eden tayfanın takıldığı sahne civarına göz atmasıydı. Sesini kesen şey Aloisti.

Oda arkadaşıyla arası ilk günkü kadar beter değildi. Aksine biraz olsun rahat uyumaya başlamıştı yatağında, ona olan nefreti bile sonmüştü hatta ama... Alois hala bir yabancı sayılırdı onun için. Hiçbir şey bilmiyordu onun hakkında. Birkaç defa roller hakkında birkaç şey duymuştu, ünlü biri olduğunu işitmişti hayran ordusu tarafından. Yine de tam olarak ne olduğunu, neden almanyadan buraya geldiğini hiç konuşmamıştı onunla. Gerçi bu bile abartı kalırdı gerçeğin yanında. Aloisle hiç konuşmuyorlardı ki birkaç emir, akadei hakkında kısa sohbetler dışında...
Ancak onu gördüğü gibi zamanlamaya inat yanında açılmış posterin tam hali görüş açısına girmiş, son zamanlarda ünlü bir yapım oluşu sebebiyle bolca ismini duyduğu filmin baş rolünde olduğu gerçeği alnına bir okla saplanmıştı. İzleyebilmek için halkın sinemalara yığıldığı filmin posteriydi bu poster. Posterin en önündeyse tüm o etkileyici duruşuyla Alois vardı. Alois, bir oyuncuydu. Sahnede ise kral pelerini ve altın renkli tacıyla parıldarken adeta imzasını çakıyordu oyunculuğuna. Ona eşlik eden çocuğa kötü oyuncu demek hakaret olurdu fakat Alois'in o mimiklerini, zarif hareketlerini düşünürse öyle ham duruyordu ki... Ağzı açıldı hafifçe şaşkınlıktan. Gözleri Alois'e kilitlendi, ona yaptığı her şeyi bir anlığına unuttu, hayranlıkla buz kesti vücudu oyunculuğu karşılığında.
Sadece sahnedeki duruşu değildi ya böyle buz kesmesinin sebebi... Alois bir oyuncuydu. Oda arkadaşı usta, ünlü ve yetenekli bir oyuncuydu ve Alois tek bir an dahi onu buna söylememişti. Aradan aylar geçmiş olmasına rağmen, Alois hakkında bildiği en ileri şey zengin oluşu olmuştu.

Kalabalığın onu boğduğunu söyleyebilirdi içindeki dargın hissi biri farketseydi. Ama çok iyi biliyordu onu asıl burukluğa iten şeyi. Alois'i tanıyamayışı. Ne saçmaydı, ne hakkı vardı ki onunla ilgili bir şeyler bilmeye? Öyleyse neden içindeki ufacık, nokta boyutundaki şüphe "hakkın var" diyordu?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alois Ameryliss
Black Rose Akademisi Öğrencisi
Black Rose Akademisi Öğrencisi
Alois Ameryliss


Mesaj Sayısı : 32
Kayıt tarihi : 12/02/12
Yaş : 29
Soy Kökeni : Aslında soyum Prusya kraliyet ailesine dayanıyo lan! Yeminle!
Hobiler : Müthiş olmak
Namı : ALOIS THE AWESOME

Zaman Geçse Dahi, İlk Pasta Kendini Unutturmaz Empty
MesajKonu: Geri: Zaman Geçse Dahi, İlk Pasta Kendini Unutturmaz   Zaman Geçse Dahi, İlk Pasta Kendini Unutturmaz EmptyC.tesi Mart 10, 2012 7:08 pm

    İnsanların çok iyi olduğu işleri bir süre sonra üzerinde düşünmeden, otomatik olarak yapmaya başladıkları söylenirdi- ama… Eh, böyle düşünenler hayatında oyunculuk yapmamış insanlardı herhalde. Malum, oyunculuk milleti etkilemekle ilgili bir işti ve role kendinizi vermediğiniz sürece bu mümkün değildi. Kimse sahnede rolü robot gibi oynayanları görmek istemezdi. Alois de hayatı boyunca hiçbir zaman buna kalkışmamıştı. O her rolünde- kendini rolüne koyacak ve hislerinden düşüncelerine kadar her şeyi değiştirecekti, şu ana dek hep yaptığı gibi. Doğru şeyi yapıyor olmalıydı ki başarıyı kazanmıştı.

    Kulüpteki kölelerinin kendisi sahnedeyken ne yaptığını umursanıyordu- izlenip izlenmemek çok da umurunda değildi bütün o ilgi manyaklığına rağmen. Malum, kulüpteki ilk rolünü yaptığında öyle delicesine bir hayranlıkla karşılaşmıştı ki yıllarca onun üstünden geçinebilirdi. Evet, Aloise bile yetip de artacak bir ilgi gösteriyorlardı bu köleler.
    Bu aşırılığa rağmen şikayetçi miydi? Hayır. O Alois Amerylissti canım, ne kadar hayranlık duysalar azdı.

    Sahnede olma sebebi yanındaki çocuğu rolüne hazırlamaktı esasında, bu yüzden kendi rolünü yaparken bir yandan da onun eksiklerini bir kenara not almayı unutmuyordu- ve tanrım, fazlalar mıydı ne? Eh, herkes kendisi gibi profesyonel olmak zorunda değildi canım- olamazlardı zaten de… Onları eğitmek zor işti. Hoş, Alois de fazla uğraşıyor değildi ya. Öğretmenlik yapabilecek en son kişiydi, şu bir insana verilebileceklerin en sinir bozucusu olan kişiliğinde sabra yer yoktu.

    Sonunda rolünü bitirdiğinde, anında bütün o soylu, zarif havadan çıkıp pis pis sırıtarak tacını düzeltti. Evet, böyle fantastik sahne kostümlerini prova dışında da giyebilirdi. ‘‘Aman tanrım, şu mükemmelliğe bak, kral doğmalıymışım.’’ dedi rol arkadaşından çok kendi kendine. Aheste aheste ama yine de pelerinini karizmatik bir şekilde dalgalandırmayı becererek tahttan kalktığında moda eleştirmenlerininki gibi gıcık bir ifade takınmıştı. ‘‘Her zamanki gibi berbattın, eleştirmeye nerden başlayayım bilmiyorum ama…’’ iç çekip bir an bile çocuğa bakmaya tenezzül etmeden perdede gözünü gezdirip düşündü. ‘‘Buldum! Şu klasik laf hoş bir başlangıç olur, kendini role vermiyorsun…’’ bir an ciddi ciddi aklından geçen bütün yararlı eleştirileri sıralamayı düşündü, sonra üşendi, bu çocuk ona değmezdi canım. ‘‘Falaaaan. Senden sıkıldım. Şimdi git ve-’’ Çocuğa doğru bir iki adım attı, yeterince yaklaştığını düşününce ellerini ceplerine sokup öne eğildi. ‘‘Daha- fazla-ÇALIŞ!’’ dedi zaten yüksek olan sesiyle iyice bağırırcasına her kelimeye daha fazla vurgu katıp sesini yükselterek.

    Kendi halindeki kulüp üyelerinden ayrı olarak en önde, kendisini dikkatle izleyen inek takıma döndü. ‘‘Beni duydunuz mu kaltaklar, buraya gelmek için zamanınız olup olmaması önemli değil, isterseniz gidin rolünüzü lanet olası oyuncak ayınızla çalışın, ama ÇALIŞIN. Ve biraz daha kabul edilebilir bir oyunculuk sergileyin karşımda, tanrı aşkına.’’ Gözlerini devirip kollarını önünde bağladı huysuz huysuz. Tam şu filmlerde gördüğü memurlar gibi ‘SIRADAKİ!’ diye bağıracakken kapının orada Julia’nın -ki oyunculuğu biraz olsun kabullenebilir az sayıdaki üyeden biriydi- yine birini taciz ettiğini görüp merdivenlere yürümeye uğraşmayarak sahneden direkt yere atlayarak oraya gitti. Ve yürürken gördüğü üzere- taciz edilen her zamanki huysuz triplerindeki oda arkadaşından başkası değildi! Am-man tanrım.

    '‘Ah ne gurur verici! Cla~ay!’’ dedi dağlarda koşup atlayan neşeli masal kızı modunda pelerinini açarak hoplaya zıplaya yürürken. Sonunda Clay’in yanına vardığında şu kadınlara-karşı-kibarlık hedesini zerre iplemeyen biri olarak Julia’yı sertçe itip uzaklaştırdı- kızgınlıktan değil, genel olarak şiddeti seven bir insandı ve kulüp üyeleri de bundan nasibini alıyorlardı, ne yapsınlar. Clay’e yanaştığında yavrusunu kanadı altına alan anne misali çocuğu pelerininin altına alarak kolunu omzuna attı. ‘‘Nacizane kulübümüze ne için geldin bakalım sevgili oda arkadaşım?’’ dedi Clay’in pek de mutlu olmayan surat ifadesini düzeltmek için yanağını çekiştirerek.

    Bütün bu yavşak hareketlerinden de anlaşılabileceği üzere; Alois Clay’e karşı ilk zamanlardaki kadar sert değildi. Çünkü… Eh, iki sebeple özetlemek gerekirse çocuk Alois ne derse yapıyordu ve sevimliydi. O zaman neden boşu boşuna ona piçlik yapmaya devam etseydi ki, değil mi yani? Bunun yerine ona favori oyuncağı gibi davranıyordu çünkü… Öyleydi?

    Bir süre kulüpteki gürültüyü ifadesiz ifadesiz dinledikten sonra gömleğinin içinden iğrenç derecede cırtlak bir sesi olan düdüğünü çıkarıp tüm gücüyle üfledi- bu kulübü yönetmek bir maçı yönetmekten zordu malum. Bir süre anında çöken sessizliğin ve kulüp üyelerinin araba farı gören masum geyik bakışlarının keyfini çıkararak gözlerini etrafta gezdirdikten sonra bütün dikkati topladığına kanaat getirip konuşmaya tenezzül etti. ‘‘Oda arkadaşım duyuru yapacak kaltaklar, dinleyin.’’
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Clay Blackwell
Kirli Kan & Black Rose Akademisi Öğrencisi
Kirli Kan & Black Rose Akademisi Öğrencisi
Clay Blackwell


Mesaj Sayısı : 177
Kayıt tarihi : 12/02/12
Yaş : 29
Soy Kökeni : Avcı
Namı : İtirafçı O.ç.

Zaman Geçse Dahi, İlk Pasta Kendini Unutturmaz Empty
MesajKonu: Geri: Zaman Geçse Dahi, İlk Pasta Kendini Unutturmaz   Zaman Geçse Dahi, İlk Pasta Kendini Unutturmaz EmptyPaz Mart 11, 2012 7:40 pm

Gözleriyle tam anlamıyla Alois'e kilitlendiği için duyurusunu tamamlama fikri çıkmıştı aklından. Hoş, duyuru kısmına dikkat etseydi dahi tamamlamanın dinlenmediği için mühim olmadığını da görürdü. Alois'in dikkati biraz olsun onun tarafına çevrilip kendisini fark ettiği zaman sırtı dikleşiverdi birden. Gerçek hayata döndü, şu gürültü nedeniyle kulakları çınlatan tiyatro kulübünün gerçek hayatına...
Elindeki kağıdı göğüs kafesi önüne kaldırıp diğer eliyle de boş ucundan tutmaya başladı. Alois ona geliyordu. Neden sadece ufak bir duyuru olan bu şeyin an itibariyle epeyi meşakkatli bir iş haline geleceğini söylüyordu içindeki ses ona? Kaşları çatıldı o içindeki sesin kendisinden önce yaptığı duyuruyla. Belden yukarısı ufak ufak kendini geriye doğru uzaklaştırıyordu ki, Alois belden yukarısından önce davrandı.

Oysa... Oysa öyle iyi planları vardı ki... Sadece kulübe dalacak, duyurusunu yapacak, iplenmezse klasik Clay dırdırını yapıp zorla kendini ipletecek -bu kısmı kurarken tiyatro kulübünün gürültüsünün hiç bu kadar yoğun olacağını düşünmemişti tabii- ardından görevini tamamlamanın huzuru içinde kasıla kasıla işine dönecekti. Pek de zorlayıcı bir plan listesi gibi durmuyordu ona Alois'i görmeden önce -zorla ipletme kısmı hariç.
Aslında daha önce Alois'in oda harici yaşantısının nasıl olduğunu hiç düşünmemişti. Bu kulüpte olduğunu öğrenmeden önce nerede olduğunu tahmin etme oyunu oynasa özel bir nedeni olmasa dahi onun burada olacağını düşünmezdi. Nasıl denir... klişe kulüplere aykırı olsa dahi "egoizm", "İngilterede Köleliği Destekleme Kulübü" yahut hiç olmadı "Alois Ameryliss Süper Ötesi Kulübü" tarzı kulüpler daha uygun geliyordu Alois? Gerçi endişelenmemeliydi Clay. Eğer şu kapının dışında bir yerlerde aynı bu isimlerde hayran kulüpleri veya vakıflar varsa -ki vardır- mutlaka onlara üye olmalıydı Alois.

Alois kızı hayvani kibarlığıyla itip kolunu ona atınca o kaşları çatık destur ifadesini tek an kaybetmeyip gözlerini iyice açtı. Hiçbir şey demeden bir kenara itilmiş kızda, bir omzundaki kolda ardından önüne dönüp ne yapacağım diyen gözlerle dolaştırdı bakışlarını. Ne için gelmişti? Ne için geldiyse an itibariyle o kadar da önemli gelmiyordu ona. "Duyuru. Yapacaktım duyuru da. da duyuru. Yapacaktım yani. Duyuru yapacaktım da." dedi mırıldanır gibi bir sesle. Kulüp gürültüsünde sesinin hiç var olmamış gibi kaybolacağına emin olsa da uzaylı inceleyen bir turist gibi Alois'e bakarken sesini yükseltmenin, anlamlı konuşmanın durumun vahimliğiyle bir alaka kuramayacağının farkındaydı. Yanakları Alois parmakları arasında tuhaf şekillere girerken o uzaylı bakışlarını tek an kaybetmedi, hiçbir jest de yapmayacak. Aloisle kaldığı uzun geceler gösteriyordu ki hareketsiz durursa ölü olduğunu sanabilir, daha az o eziyeti çekerdi. Hayır, asla o durumu orada kesmezdi Alois. Sadece çırpınırkenki süreceği zamandan çok daha az vakit kapsıyordu o kadar. Alois'i düşünürse, bu Tanrının ona bahşettiği çok heybetli bir armağandı.

Elindeki duyuru kağıdı buruşurken parmaklarının tacizleri sebebiyle, Alois'in ellerinin ne yaptığını izlemeye başladı. O düdük dudaklarına değene kadar bir gram değişmemiş ifadesi, o ses çıktığı gibi iman edip eski bol mimikli haline dönüverdi. Sesle yerinden sıçramış, geriye Alois'in kollarına sinivermişti refleksiyle. Her ani olayda alois'e abanan bir refleksi olduğu için bu atlayışları artık o da umursamıyordu. Ancak gözlerini açtığı zaman tüm bakışları üzerinde görünce, sahip olduğu özgüvenin de yok olduğunu hissetti. Ona bakıyorlardı. Duyuru yapmak için tam zamanı olsa da... Şu anda tüm gözler onu inceliyordu.

Boğazını temizledi şaşkın gözlerle bir insanlara, bir Alois'e bakması bittikten sonra. "Ehm. Teşekkürler." dedi Alois'e gözlerinin içine bakmaya çekinerek. Parmak ucuna bir çıkıp, bir inip sallandı öne bir adım atmadan önce. Sonunda çekine çekine Alois'in kanadının altından çıkıp öne bir adım atınca gereksiz yere bir kez daha boğazını temizledi. "Profesör Glenn dedi ki, listede isimlerinizin yanındaki bölüme tek tek hepiniz imza atmalı ve öğleden sonra müdür yardımcısına geri getirmeliymişsiniz. Eh, aslında günün herhangi bir saatinde geri getirmemin önemli olmadığını da ekledi, fakat mutlaka bugün içerisinde liste müdür yardımcısının elinde olmalıymış." Yutkunarak etrafı bir süzmeye başladı duyurusu bittiği gibi. Kulübe girdiği andan beri bu sessizliği hayalden öte gördüğü için Alois'in ciddi anları kadar şaşırtıyordu. "Dinlediğiniz için teşekkür ederim." dedi ses tonu iyice kısılarak henüz söze başlamadan kapıya dönerken. Hızlı adımlarla, gözünü bir an olsun yerden ayırmadan kapıya yürüdü. Açıp çıkmalıydı belki de ama içindeki ses susmadı, vesveseleriyle geriye döndürdü onu. Kulübe değil, Alois'e. İç sesinin özel bir nedeni yoktu -ne zaman olmuştu ki... Sadece bir an bile iç sesini sorgulamamış, öylece Alois'e yüzünü dönerek ona doğru iki adım atmıştı.

"Taç yakışmış." dedi sabit bir ses tonuyla. Alois'in onun üzerinden yaptığı faşistliklerinden miydi bilemiyordu fakat, ne zaman iç sesi ona muhabbet açmasını emretse bir türlü aklına gelen cümlelerin uygun cümle olduğu kararını alamıyordu. İçindeki huzursuzluk hiç de korkuyla akraba gibi durmuyordu zihninden geçebilecek tahminlerinin tam tersi bir şekilde. Çekingendi çünkü... O Aloisti.
"Pelerin de tabii..." diye ekledi uzun süreli sessizliği sonrası. Böyle devam ederse beklemeli sözleri "ayakkabın da", "gömlek de" diye devam edecekti ki... Bu hiç de iyi bir sahne olmuyordu. Normalde tek saniye dahi muhabbet açmayı umursamayan biri olsa dahi aklında planı olmadan neden hala konu aradığını bilmiyordu. Yutkundu. "Ha bir de gitmeden önce..." dedi gitmek için hiçbir uzvunu oynatmasa dahi. "Pasta sipariş etmeyi düşünüyorum. Çilekli. Sen de ister misin?" Ortam huzursuzluğu nedeniyle gözleri iyice tavanla haşır neşir olmaya başlamış, ne zaman Alois'e kaçmaya çalışsalar kollarından çekerek bu sefer de yerin koynuna atmıştı o iki gece mavisini.

Tıkanmıştı. Bu kadardı. Zaten hiçbir mantığı olmayan bu muhabbeti salak gibi uzatmaya çalışmak ne saçma bir şeydi ama? Hem de kapının önünde, herkesin uzaktan hemen görebileceği bir pozisyondayken. Sahi, derdi neydi onun öyle?
"Neyse, ben gideyim o halde." dedi kısık bir sesle kaçmak istediğini sesiyle en güzel şekliyle belli ederken. İyice kızararak bir saniye beklemeden yeniden kapıya döndü, kapıyı açıp kendini dışarı attı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Zaman Geçse Dahi, İlk Pasta Kendini Unutturmaz
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Zaman & Evren
» Alois Ameryliss ♥♥ *iki kalp çünkü seni zaman lordlarını sevdiğimiz kadar seviyoruz*

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kanayan Ay  :: Londra :: Black Rose Akademisi :: Koridorlar-
Buraya geçin: